16 Nisan 2013 Salı

Delikli deri

Günler uzadı bir bahar öncesi, ama gelmedi yaz bir kış sonrası. Ucu bucağı yoktu, iki dilim limondu. Bir şeker üç çeşit bitki savurdu. Burnu geldi kokusuna ve aydınlandı bina iki yavrusuyla. Kıvrılıyordu kablosu içindeki monotonlukla.
/
Önce müzisyen gavurdu, sonra ise kağıttı şekerli. İndirgendi limanlar, üstü altı birdi. Tuttu kendini, bağırmadı ama belki çağırdı. Sıktı canını çokça, yumruk oluştu yersiz. Dişlerini de sıkmıştı kanattıkça, çok sıktı canını. Et kalmadı bedeninde. Kemikleri ise eridi ve deriyi yalnız bıraktı delikleriyle. Adam delikleri ne yapacağını bilemedi, peşkeş çekti ilk gelene. O ise hiç gelemedi, olamadı. Neydi olan? Üstü altı bu bir yalan, inandı inanan.

Sümük

Matkap soktular beynine ve kalbini becerdiler aletleriyle. Sen bayıldın! "Daha çok!" diye bağırdın. Gittin ve bir kibrit kutusuna sıkıştın. Yanmak için gün saydın. Bir baba çıksın da seni bir çırpıda harcasın. Sensin öpüştürülmüş dudakların arasında sallanan salya, ağlamaklı sümük.

2 Nisan 2013 Salı

Bildi kimdi?

Düştü gölgesi kahvenin, fincanı oldu telvesi.
Gözleri çıkasıca çıktı kemikli ve bin kez öptü sillesi.
Ninni.
Bildi geldi.
Bildi kimdi?
Neyin nesiydi bu üfürme delisi?
Kes ve ti sesleri kesti nefesi, sessizdi.
Dilsiz hiç değildi.
Hiç yok değildi.
Biz yoksunduk, hiç sizdi.