kader, hayat ve hatta meyveler, birçok kiraz. seni aldılar bir önce an.
bin kez dolaştım duvarlarda. adını sordum, söylemek istemediler. hazineler buldum sandım, ama bulduğum sadece bir gökkuşağıydı. imiş. söyledi duvarlar. içinden geçtim, yağmur dindi.
bırak dediler, bıraktım. uçurumdan.
hani küçük bir şey vardı ya içte. öyle değil miydi? içeride. işte onu bıraktım. o yüzden böyle şimdi duvarlar, üzerine ayak basılıyor. büyük bir adım, yine. uçurumdan.
git ve gel işi, dediler. neticesi buymuş. çivi çiviyi sökermiş. söyledi duvarlar. rengini de söylediler sonra, ince ince uzanan şeylerin.
burnuma çarptı bazıları, sert dikenlerin arasından. aldırmadım. soktum burnumu, duydum inceden. hicaz gibi kokuyordu uçurumu evrenin. bunları söyleyemedi duvarlar, ben fısıldadım.
söyleyemedi duvarlar. fısıldadım. adını söyledim, bu sefer duymak istemediler. ayağıma battı, çünkü üzerine bastım senin, kırılmış çerçeve. ve daha binlercesi kırılmış olanın.
duvarlar söyledi bir dudak öpücüğü. düşün, tam bir dudak öpücük, okkalı. boynum vermiş sırrı, artık unutulmaya yüz tutan. çok ısınmış, yanmış ve duman çıkartmış kıvılcımlı. ne yapsın, çivi aramış da bulamamış söksün. bol bol öksürmüş ki düşsün. takılmış kalmış...
duvarlar söyledi birçok şeyi, binlerce kirazı. ama ben onlardan bir şeyi sakladım. dikenli tellerin arasındaki uzun ve ince şeyleri, sus duymasın. takılmış kalmış geçmişten, tarakta kalmış. gelmiş geçmişten, takılmış kalmış.
Deneme yamulma
28 Temmuz 2014 Pazartesi
16 Nisan 2013 Salı
Delikli deri
Günler uzadı bir bahar öncesi, ama gelmedi yaz bir kış sonrası. Ucu bucağı yoktu, iki dilim limondu. Bir şeker üç çeşit bitki savurdu. Burnu geldi kokusuna ve aydınlandı bina iki yavrusuyla. Kıvrılıyordu kablosu içindeki monotonlukla.
/
Önce müzisyen gavurdu, sonra ise kağıttı şekerli. İndirgendi limanlar, üstü altı birdi. Tuttu kendini, bağırmadı ama belki çağırdı. Sıktı canını çokça, yumruk oluştu yersiz. Dişlerini de sıkmıştı kanattıkça, çok sıktı canını. Et kalmadı bedeninde. Kemikleri ise eridi ve deriyi yalnız bıraktı delikleriyle. Adam delikleri ne yapacağını bilemedi, peşkeş çekti ilk gelene. O ise hiç gelemedi, olamadı. Neydi olan? Üstü altı bu bir yalan, inandı inanan.
/
Önce müzisyen gavurdu, sonra ise kağıttı şekerli. İndirgendi limanlar, üstü altı birdi. Tuttu kendini, bağırmadı ama belki çağırdı. Sıktı canını çokça, yumruk oluştu yersiz. Dişlerini de sıkmıştı kanattıkça, çok sıktı canını. Et kalmadı bedeninde. Kemikleri ise eridi ve deriyi yalnız bıraktı delikleriyle. Adam delikleri ne yapacağını bilemedi, peşkeş çekti ilk gelene. O ise hiç gelemedi, olamadı. Neydi olan? Üstü altı bu bir yalan, inandı inanan.
Sümük
Matkap soktular beynine ve kalbini becerdiler aletleriyle. Sen bayıldın! "Daha çok!" diye bağırdın. Gittin ve bir kibrit kutusuna sıkıştın. Yanmak için gün saydın. Bir baba çıksın da seni bir çırpıda harcasın. Sensin öpüştürülmüş dudakların arasında sallanan salya, ağlamaklı sümük.
2 Nisan 2013 Salı
Bildi kimdi?
Düştü gölgesi kahvenin, fincanı oldu telvesi.
Gözleri çıkasıca çıktı kemikli ve bin kez öptü sillesi.
Ninni.
Bildi geldi.
Bildi kimdi?
Neyin nesiydi bu üfürme delisi?
Kes ve ti sesleri kesti nefesi, sessizdi.
Dilsiz hiç değildi.
Hiç yok değildi.
Biz yoksunduk, hiç sizdi.
Gözleri çıkasıca çıktı kemikli ve bin kez öptü sillesi.
Ninni.
Bildi geldi.
Bildi kimdi?
Neyin nesiydi bu üfürme delisi?
Kes ve ti sesleri kesti nefesi, sessizdi.
Dilsiz hiç değildi.
Hiç yok değildi.
Biz yoksunduk, hiç sizdi.
2 Şubat 2013 Cumartesi
Aşırma
Elini hiç tutamadığı sevgilisinin gözlerini düşündü önce. Rengini hatırlayamıyordu. Ama kellesini gözleri uğruna verebilirdi. Sonra saçlarını düşündü hiç dokunamadığı. Gözünde bir imge belirmedi. Halbuki kaç kere sevişmişti hayallerini süsleyen kadınla. Hayallerini düşündü sonra, hiçbir şey yoktu arda kalan. Art arda geldi yalan, üst üste vurdu dolan. Görünmeyen bir hayaldi var olan. Bir bardak yoktu aslında, ama bir yudum daha aldı bardağın dibinde kalan soğuk çaydan. Birkaç yüzyıl öncesinden aşırma bir iki nağmeye ayak uydurarak kalktı. Masadan. Ona koştu, sevgilisine. Dokunduğu gerçeklikte hiç var olmayan.
24 Eylül 2012 Pazartesi
Çil
Biz biraz erken kaybettik hayatı. Erken farkına vardık bir bok olamayacağımızın. Erken vurdu vuran. Erken kaybettik heyecanla, arzuyla geçmesi gereken gençliği. Bir Pazar günü sabahı bile neşelendiremiyorsa seni, erken kaybettiğini anlıyorsun nefesini. İnsanlık bir hiç uğruna birbirini keserken senden çok uzak olmayan coğrafyalarda ve sen bir hiç uğruna yaşadığını, oyalandığını farkediyorsan senden bir hayır gelmez bundan sonra, farketmiyorsan daha acı. Bu yüzden öncekiler anlamıyor bizi, bu yüzden çok daha zor hayat. Onlar yaşlanana kadar dünyayı bir şekilde değiştirebileceklerine inandılar. Ama öyle bir kalıba sokulduk ki biz, ana-babalar farkında olmadan, ne geçmiş kaldı beyinlerde ne de varılacak menzilin yol haritası. Bu yüzden biz şımarık bir nesiliz, arada kalmış. "Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum.". İnan o da gelmek istemiyor.
24 Ağustos 2012 Cuma
Kolay
Beş yeni ev tanıdım, beşinden kovuldum yenisine taşındım. En büyüğü gülümserdi bir yaz gününde. Dört parmak kadar açılırdı penceresi, kulpu kırık. On kız gördü göz ve yirmi üç tane parmakla karşılaştı çorabım. Bilenler uydu soğuğa ve ben sırtımı döndüm toprağa. Toprak ki üstünde evlerim yükselmişti, sevdim. Göz yanması yaşadı önce gece ve beyaz bir ağrı saplandı sağ dizinin arkasına. Dile kolay, dilek olay.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)