En huzurlu olunabilecek anlarda sıkıntı tavan yapıyor. Bunu, bir kelebeğin yanlışlıkla manda dışkısına konması sırasında hissettiği garip sıcaklığa benzetirim. Benzetmelerim fena değildir. Geç. Yalnızlık üzerine çalışıyorum bu aralar. Ne yaptığımı soracak olursan, bol bol yalnız kaldığımı belirterek devam etmek isterim. Yalnız olmayanları inceliyorum, gerçek mi değil mi diye, ama pek anlam veremedim. Boş konuşmalarının ardında göremediğim bir gizem mi var? Çok dolu bir eylem ya benimki de, laf olsun... Neyse, gördüğün üzere, tadını çıkarıyorum işte. Felç geçirmiş bir beyin sahibiyim. Dön dolaş yine ayni komutlar gidiyor uzuvlara. Yenilik istiyor nefsim, ama yapamıyorum. Okuduğum kitap beni heyecanlandırıyor. Ara verdiğimde felçli kalmaya devam ediyorum.
İyi ya burada hayat, en azından dünya kokuyor burası. Tabii dünyasına göre değişir, hayalimdeki dùnya diyelim. Bir de hala yıldız varmış gokyüzünde haberin olsun, arada eğer karanlık bir yer bulabilirsen kaldır kafanı. Laf laf üstüne açıldık saçıldık. Bir düzen yok benimkilerde, zamanla alışırsın. Dur bu arada, öyle park edilir mi be ne yaptın kaptan?
30 Ağustos 2011 Salı
Ayar kaçar bazen, olmaz.
Yani resmen durumun şu; "L" şeklindeki bir kutuya kapatmışsın kendini, burnunda tezek kokusu, kulağında cırcır böceğinin uyku öncesi son geyikleri, uzaktan gelen dalga sesine karışan balkon sohbetlerine ayar olmuş bir şekilde kurcalıyorsun zihnini. Yok yok, gerçekten bir problem var. Yani nasıl olacak söyle bakalım, bir dök içini ya değil mi? Çıkış yok bazı konulardan kabul et. Dur, dilini niye çıkartıyorsun? Hem iğrenç bir şeymiş ya o, ne yaptın sen öyle? Yok anam senden cacık olmayacak bu gidişle. Sen yanağını öpmeye devam et. Kim lan o?
19 Ağustos 2011 Cuma
Evre
Dinle bakalım görebilecek misin gördüğümü... Mekanik parçalar; avuç avuç, belki oluk oluk, belki de yığının bir parçası. Akıyor doluşacağı kovuğa. Ben de içimdeki karartıyla eşlik ediyorum onlara ve onların derin boşluğuna. Öyle bir boşluk ki kokusu yok, geçmişi yok. Sanki zaman ne kadar eskiyse o da onun kadar eskiymiş gibi hayatımıza yerleşmiş. Aldırmıyoruz ölmek için kendini arabaların önüne atan adama veya otobüsün altında kalmamak için kendini yolun kenarına savuran amcaya. Sindirmişiz kendimizi, ben ve sen ile başlayan cümleleri. Onlar olmuş hep hayatımızda. Onlar için yaşar onlar için ölür olmuşuz. Anormal olan normalin normalleşme evresi.
12 Ağustos 2011 Cuma
Çok düşüneceksin...
Ya çok düşünmeyeceksin abi. Ne alaka şimdi Marslılar falan... Biraz rahat ol. Yere monte sakızları incele mesela. Ama sakın düşünme ay bunu da kim atmış diye. Parmağını daldır tam ortasına. Kivamlıysa dişlerinle kazımaya calış. Tatmin olamıyor musun? Dert etme. Hayat yine de güzel.
Biraz etrafına bakın. Perçemli saçları başak tarlalarını andırırken esrarengiz kokusuyla seni bir nevi Rönesans bahçelerinde gezintiye çıkarma potansiyeli yüksek, işveli ve bir o kadar da neşveli bir hatunun günümüzdeki aksesuarlarından Golden ırkına tâbi köpeğinin salınarak âdetâ ortaya bir şaheser çıkarırcasına pırtlattığı spiral bokun vereceği muazzam kıvama çok yakın olabilirsin. Afiyetin olmasına gayret et. Zira kıvam çok önemli...
Biraz etrafına bakın. Perçemli saçları başak tarlalarını andırırken esrarengiz kokusuyla seni bir nevi Rönesans bahçelerinde gezintiye çıkarma potansiyeli yüksek, işveli ve bir o kadar da neşveli bir hatunun günümüzdeki aksesuarlarından Golden ırkına tâbi köpeğinin salınarak âdetâ ortaya bir şaheser çıkarırcasına pırtlattığı spiral bokun vereceği muazzam kıvama çok yakın olabilirsin. Afiyetin olmasına gayret et. Zira kıvam çok önemli...
8 Ağustos 2011 Pazartesi
Modernizm
Modernizm. Ne kadar güzel söylemiş şair: "Kul olan kuldan hayır gelmez." O zaman ne olduğumuzu bileceğiz arkadaş. Yine yalnızlığın dibine vurduğunda, masturbasyonun ucundan tutmuşken yakalarsan kendini, ne kadar aciz bir şey olduguna dön de bir bak. O anda masturbasyonun, sen ve diğer sen başbaşa kalırsın. Mümkünse yanağına bir öpücük kondur ve kendini sev. Çünkü işte sen busun.
Diyeceksin ki "Hafız, sen modernizm dedin, ama ne anlatıyorsun...". Bıyıklarımın altından, coşkulu bir gülücük yolluyorum sana. Bugün git yarın gel.
Diyeceksin ki "Hafız, sen modernizm dedin, ama ne anlatıyorsun...". Bıyıklarımın altından, coşkulu bir gülücük yolluyorum sana. Bugün git yarın gel.
1 Ağustos 2011 Pazartesi
Dil
Hüzünle yoluna devam etti. Hayat kırmızı bir dil çıkarmıştı ona. Aldırış etmemeye gayret etti. Tuttu artık kendini. "Ne olur bundan sonra şöyle, böyle ve hatta öyle olsun." dedi. Geveledi sanırım biraz. Cümlelerin sonunu hep eksik söylerdi.
Sıkıntıyla karşılaştı. (Ne bir tane canım) İki ucu olan bir dil çıkardı hayat bu sefer. Aldırış etmemek elde miydi be? Ama bocaladı bu sefer. Dur diyene dur dedi, git diyene git dedi. Kaldı mı tek başına? Kaldı. "Şöyle olsa fena olmaz mı?" demeye kalmadı, "Böyle olsa nasıl olur?" diye ekledi. Öylesi ise hep gönlünden geçmişti.
Dişini sıkmaya çalışırken bu sefer yenilgi köşeden çıkıp "Merhaba." dedi. Gözlerini fal taşı gibi açmıştı ki gözüne dil kaçtı. Hem de iki renkli bir şeydi bu sefer hayatın ona hediyesi. "İki iki nereye kadar? Neyse olsun..." derken, "Tamam bulsun." diye bir ses işitti. Bu sesin sahibi Şulsun olamazdı.
Ağzını açtı, dilini dışarı çıkarttı. Son bir gayret, dilini burnuna dokundurdu. Gözünden düşen bir damlayla abdest aldı. Huzurla kaldı, huzur da onunla.
Sıkıntıyla karşılaştı. (Ne bir tane canım) İki ucu olan bir dil çıkardı hayat bu sefer. Aldırış etmemek elde miydi be? Ama bocaladı bu sefer. Dur diyene dur dedi, git diyene git dedi. Kaldı mı tek başına? Kaldı. "Şöyle olsa fena olmaz mı?" demeye kalmadı, "Böyle olsa nasıl olur?" diye ekledi. Öylesi ise hep gönlünden geçmişti.
Dişini sıkmaya çalışırken bu sefer yenilgi köşeden çıkıp "Merhaba." dedi. Gözlerini fal taşı gibi açmıştı ki gözüne dil kaçtı. Hem de iki renkli bir şeydi bu sefer hayatın ona hediyesi. "İki iki nereye kadar? Neyse olsun..." derken, "Tamam bulsun." diye bir ses işitti. Bu sesin sahibi Şulsun olamazdı.
Ağzını açtı, dilini dışarı çıkarttı. Son bir gayret, dilini burnuna dokundurdu. Gözünden düşen bir damlayla abdest aldı. Huzurla kaldı, huzur da onunla.
Oyun
Uzaktan yollanan bir ışık, gölgeler ve vücut. Fonda beni iyice dibe itecek sesler. Huzura kavuşmak için toprağa gömüldükçe gömülüyorum. Kıçım dışarda üşümeye başlıyor, hadi, onu da bir çırpıda içeri alıveriyorum. Işık yok, gölge her yerde, vücut desen... Gerek yok zaten. Bir ses çıksın diye bekliyorum. Fon yeterli olmuyor, hırıltılarla eşlik ediyorum. Ton dışı bir kaç git gel. Beğenmedim, mürekkebi boca ediyorum üstüne. Tadı da biraz ekşi mi bunun? İçim kararıyor ilk damlada. Işık iyice uzaklaştı hissediyorum. Kendi ışığımı yakıyorum. Önümde koskoca bir ampul duruyor. Elimi serbest bırakıyorum. Beyinsiz hareket ediyor sonra. Öpüyor kendiliğinden. Bir kıpırdama mı var? Yok, boşuna heveslenmişim. Ben en iyisi çay koyayım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)