5 Eylül 2011 Pazartesi
Makarna
İç acısı, baş sancısı, kalp sıkıntısı, böbrek burkuntusu ve hatta can bunaltısı; merhabalar... Bu geceki saçmalığımızın konusu gordüğün üzere bunlar. Biraz katlanacaksın kusura bakma. Eğer zaten bu gece "ana akım"ın yaptığını yapmamış ve oturmuş bunu okuyorsan vay haline. Yalnızlığıma hoş geldin.
Düşün sadece... Bir mekandasın ki mekanın özellikleri benim anlatımımda hiç önemli değil, hayal gücüne güveniyorum. Birinci tipin saçlar inekli, bağrı açık ama tespih yok. Gözlerde sürme, içinde atlet yok. Gömlek, pantalon ve ayakkabı dışında üzerinde bir şey yok. Don konusunda emin değilim, soru işaretine gerek yok. Renk de vermiyorum, hayal gücün iyidir, güveniyorum. İkinci tip; bir hatun ki güzel mi güzel? Ne dersin? Güzel. Neye göre? Genel algı diyelim işin içinden çıkalım. Eskiye özenmiş bu abla, 60'lar diyor bir ses. Hafif bronz bir ten, saçlar o biçim. Renk yok ama kıyafette. Sana bırakmak için söylemiyorum, bildiğin renk yok yani. Sürme yok gözde, ruja gerek duymamış. Gözler desen; tam göremiyorum ama beyaz içinde koyu bir şey. Arada göz göze gelmeler, gelmemeler. Sıkıntıya gerek yok, gerisini sen tamamla. Üçüncü tip tam bir hormon. Düşün ya senden beter. Başka tanıma gerek de yok, tanımla.
Şimdi siz dördünüz farklı yerlere bakan, farklı şahsiyetlersiniz. Niye böyle bir ortamda bir araya geldiniz? Neden milyonlarca şehir sakini varken bu dörtlü bu mekanda, merak ediyor musun? Bu gecenin sonu nereye varır, kestirebiliyor musun? Diyorsun ki anca pirelerle mutualizmin doruklarında bir gece geçiririm değil mi? İşte şimdi aynı dilde konuşmaya başladık. "Tut baklavayı hüplet makarnayı." lafı belki de bu günden sonra yönlenmemiz gereken bir gerçekliğe kavuşturacak bizi, niye anlamak istemiyorsun? Bu tiplerin burada olmasının bir anlamı var arkadaş. Ya bir düşün artık ya, lütfen. Hadi ama ya...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder