29 Kasım 2011 Salı
Uyku öncesi beyin konuşmaları
Kimse gelmedi halbuki, tam yirmi kez uyandım uykumdan. Bana ne oldu böyle? Soruların en acı vereni buydu işte. Sayıklamalarımla cevap verdim, gökkuşağı kadar gerçekti onlar uyanıkken duyduklarıma karşı. Bu gece aynı şey değildi beni rahatsız eden. Hiç duymadığım kokun bastırdı burnumdan, sonra karanlık yıkadı yüzümü hiç hissedemediğim saçlarını unuttururcasına, ovdu bedenimi yirmibeş kadar el. Gerçekliğimle dalga geçti kulağımdakiler. İnandım onlara ben de her konuştuklarında, sana inanır gibi. Güvendim işte. Çünkü onlar terk etmedi beni hiç, aşk gibi fısıldadılar damarlarımdan içeriye. Kanımı da emdiler gelmişken evet, ama bu da yetmedi. Cesaretimi de vermem gerekiyordu ve aldılar onu da. Eyvallah çektim. Uyanmaya karar verdim, daha doğrusu verdim zannettim. Onu da almışlar, öğlene kadar uyudum çalışırken. Sayıklamalar hiç bitmedi. Gözler kapandı, hayaline karıştı.
28 Kasım 2011 Pazartesi
Ve
"Ve" ile başlıyor son zamanlarda hikayelerim. Bir tespihe benziyor dizgi ve ben durmadan devam ediyorum hikayelerime "ve" ile.O beni anladı ve ben ona bağlandım her seferinde. Dönen dünyamın inadına o gerçekti ve sardı beni en bilinmez, hissedilmez arzularıyla. Seni gördüm bu sefer ki sen artık başkalarının pişmanlıklarıydın. Pişmanlıklardı beni sana bağlayan ve pişmanlıklardı seni bana bağlayamayan. Anlamsız ve bana çok anlamlı cümlelerin birlikteliğiydi tıpkı bu yazıdaki gibi. Sen bilemezdin. Gerçekliğin benimkine uzak mıydı? Kırmızı değil miydi her duyguyu kaplayan renk? Yoksa ben mi kördüm renklerin diline? Kördüm ve uğraşım mutluluk kaynağıydı. Bu anlamsız cümleleri artarda koyana bir selam vardı bunları yazan parmaklardan. O güzeldi, içimi bilemedi. Bilmek isteseydi, dilerdi. Dil güzeldi ama gösteremedi. Direndi, yenemedi. Sevdi gönül gideni. Gitti sonra gönülsüz. Bulanık dünya, dalgalar.
27 Kasım 2011 Pazar
Kırmızıdır her renk
Bir hayli ilginçtir. Kırmızı olur etraf. Bulanıklaşır yumuşak bir ışık. Kalbin beyninde çarpar. Sessizlik yüksek bir sesle haykırır söylevini. Yoğunlaşır içindeki iyice. Son kez yüzleşilir korkuyla. Sonra sen farketmeden dökülüverir dudaklarının arasından ve duymadan önce görürsün harflerin senden uzaklaştığını. Kulakların duyduğunda iş işten geçmiştir ve daha cümle bitmeden bir oh çekersin derinden. Beklemek yorar ama gelir hüküm. Hüzünle kardeştir ve ne hikmetse cevap verilmeden dudaklarla, gözler anlatır hükmün rengini. Kırmızıdır, renk ne olursa olsun. Ve sahnede bu renk vardır artık, geceye karışır.
26 Kasım 2011 Cumartesi
Yorma kendini
Yaktım numaraları boşa dönmesin şimdi alev. Bir girizgahtır tenine dokunuş, sarı saçlarının yuvası. Kuş uçar, kervan da geçer bu diyardan. Kervan sen, hancı ben çoğu zaman. Sürekli bir ayrılık öyküsü derinden. Bir bunalma anıdır şimdi zaman kim bilir... Başı sen, başlığı ben güzel gözlüm. Ve bir lütuftur cümleye bağlaçla başlamak, sonu gelmeyen dinginlikte. Takılmalar yaşar dilin kendi özünde ki parmaklar dokunamasın klavyeye ritmin dozunu tuttururcasına. Yeni yetme bir müzisyen gibidir gözlerin senin de ki bir hatamı yakala da çiz üstümü bir çırpıda, deliksiz. Sen anlamazsın. Her boyalı yüz güzel ve aynı geliyor artık, aynı klişe dizgiye bulanık. Bıkar ya sonra yüz, çırpıda gitmek ister koynundan da, evet, bir, sen anlamazsın. Ben çok anlarım. Sen yalancısın, ben dolancı.
16 Kasım 2011 Çarşamba
Paylaşmayan ne olsun?
Sen ne verilirse onu almaya programlanmış gibisin son yıllarda. Biraz alıştırılmışsın sanırım. Aksini yapmak hata ve neyse... Verileni almaya ve onu paylaşmaya odaklanmış makine parçası güzel bir tanımlama senin ve senin gibiler için, ben. Bu kadar. Senin işlevin üzerinden on binlerce lira kazanan insanlar var ve sen aynı koltukta kıçını büyütmeye devam ediyorsun. Sen yücesin. O kıçın da yüce tabii, nerede bulacağız senin kıçın gibisini? O yüzden bunlar biraz zırva, yok bayağı.
Kolay çünkü. Pop olanı al ve tüket. Sistem bunun üzerine kurulu ve sen gerçekten bir çark olduğunu anlayınca çark edecek. Sana diyecek, "Hemen tüketilecek birşey hazırla.". Sen de üç kuruşa satacaksın tüketilsin diye tüm birikimini. Güzel bence, sanırım sence de öyle. Ve işin acıklı kısmı bu normal ve gerçek. Hüzünlendim.
Duyguların da tüketilmeli tabii ki, zincirleme. Sosyal medya olmazsa yalnızlığını bu kadar hissetmezsin, yalnız olmasan bu kadar masturbasyon yapmazsın, bu kadar masturbasyon yapmazsan birçok sektör çaresiz kalır v.s. Aklına gelebilecek tüm sebep ve sonuçları yazacak değilim, sen bir zahmet düşün, onları farklı dizilişlere uyarla, hadi koca oğlan.
Yok o yüzden bir çıkışın, en kolayı, sen pek düşünme boşver. Böyle güzel, dürt, mürt falan, like. Bak şimdi bunu paylaşacağım. Mucks
Kolay çünkü. Pop olanı al ve tüket. Sistem bunun üzerine kurulu ve sen gerçekten bir çark olduğunu anlayınca çark edecek. Sana diyecek, "Hemen tüketilecek birşey hazırla.". Sen de üç kuruşa satacaksın tüketilsin diye tüm birikimini. Güzel bence, sanırım sence de öyle. Ve işin acıklı kısmı bu normal ve gerçek. Hüzünlendim.
Duyguların da tüketilmeli tabii ki, zincirleme. Sosyal medya olmazsa yalnızlığını bu kadar hissetmezsin, yalnız olmasan bu kadar masturbasyon yapmazsın, bu kadar masturbasyon yapmazsan birçok sektör çaresiz kalır v.s. Aklına gelebilecek tüm sebep ve sonuçları yazacak değilim, sen bir zahmet düşün, onları farklı dizilişlere uyarla, hadi koca oğlan.
Yok o yüzden bir çıkışın, en kolayı, sen pek düşünme boşver. Böyle güzel, dürt, mürt falan, like. Bak şimdi bunu paylaşacağım. Mucks
14 Kasım 2011 Pazartesi
Gülmedik
Şimdi ne çocuklar gülüyor, ne de yetişkinler ağlıyor bu dünyada. Bir garip tutukluk hâli bizimkisi. Bir el geldi ve aldı vicdanımızı. Yerine felç olmuş yapay bir kalp bıraktı, olalım diye biz olmayan. Ajansların geçtiği haberler dizi, dizilerimiz haber niteliği taşıyor artık. Bir kutu verdiler senden aldıklarınn yerine ki karşısına otur, yanında da promosyon olarak küçük bir kutu daha verdiler kulağına sok diye. Soktuk biz de verdiklerini oramıza ve buramıza. Hoşumuza gitti. Gülmedik yine de.
11 Kasım 2011 Cuma
Doğaç
Neyi bekliyorum süre dolarken? Sigara gibi çekiyor beni içine, tükeniyor, kum saati. Üçgen geliyor gözümün onüne ve gitmiyor ve sürekli orada. Beyazda bir kırmızılık görüyorum, bazen yeşile çalıyor, körlük. "Neyi arıyorum? Makineleşmek niye? Hangi gelecek gün için bunca çaba? " diye diye bitiriyorum bir günü daha. Ve daha çok makineleşmek var hayalde, güzel. Orada duran varlık için kendini daha çok zincire daha sağlam kilitlerle bağlayacaksın, mağara. Bir güzellik arıyor ve bulamıyor sonra, ben. Ben çok yoruldu bu aralar. Gerçekten zor dışı güzel içi canavar olan bir şey, gün batar. Batar deriz hala, halbuki zordur değiştirmek tabularını, dünya dönüyor ve yuvarlak. Ay neden oradan bana bakıyor? Gezintiye çıkıyorum sonra, bir bok zannediyor ya, o yüzden. Bokluk felaket. Zor zannımca. Ben zannetmeyi de bıraktım bu ara, boşverip dinlemeli kendini insan. Dinlemeli, koca elli, bir felaket, sen, yalnızım.
4 Kasım 2011 Cuma
Pikselleşme var bozkırlarda
Pikselleşme var bozkırlarda, sensiz. Yüzün geliyor gözümün önüne 256 piksel karenin içine sıkışmış. Sonra bir yaprak düşüyor kucağıma, profilinden kopup gelmiş gibi hissediyorum seni. Like ediyorum derinlerimden. Hayallerimdeki birlikteliğimizle yetinmiyorum sevgili, fotoğrafını kesip fotoşokluyorum ikimizi yanyana, yapraklar orada da bizimle, narin ve sessiz. Sonra aklıma geliyor beni ilk dürttüğün Eylül akşamı, erken gelen kışın soğuğundan mı, kahveyi fazla kaçırdığımdan mi bilemiyorum, çıkan o ses hala kulaklarımda. Sanki gerçekti tüm yaşananlar ve ben seni çok özledim. Üç nokta kadar anlamlıydı çoğu zaman klavyemin tuşe sesi. Bir hazandı içimi parçalayan, cızırtılı dalga sesi, paylaştığın klipteki, sen paylaştın ya... Nefesimi tuttum ve bekliyorum şimdi. Simülatörler çıksın da kavuşayım beni benden alan tenine, nefesine, sesine, diye...
2 Kasım 2011 Çarşamba
Sevgili boşluk
Merhaba boşluk, yine ben. Bu aralar seni sık rahatsız ediyorum farkındayım. Ama gönlü hoş bir matruşkanın kendini damacana gibi hissetmesini nasıl hoş karşılayabilirdim ki? " Selamınaleyküm." diye... Tabii doğru. Canımın yongası oldu bugün kelebek, yonca gibi koktu sırtlan, tabak gibi kırıldı yosmalar, sensiz gibi yalvardı gökyüzü. En çok da bir araba farı gibi şarkı söyleyen bir kahve fincanı gördüğüne dayanamadı not defteri ve kalemin üzerine yazı yazdı. Kolay değil seni bulmak anla yani.
Kırmızı başlıklı bir salınım geçirdik bir evreden diğerine doğru, yere sordu, bere yordu, geleyazdı yalnızlık. Kaybeden bir insan çıktı karşıma sonra, orada, yorgun, bitkin ve bitkim. Zordu saçmalamalar bir çatının en uzak kiremitinin üzerinde tek ayağının üzerinde boku donmuş lanet bir insan evladının, dururken çıplak, sırtlan. "Yürü git lan!" diyesi gelir genelde sırtlandan sonra ama bu yaz da yine soğuk olacak güneş bize. Seni seviyorum. Dersini iyi çalıştın mı, gel bir pes atalım boş bir araziye ki belki bir köpek bulur da beslenir içi dolu güzel bir günde, boşluktan. Anlama vaktin geldi. Sana ihtiyacım var, bencilim belki. Güçlüyüm ama yanında güçsüz olmak istiyorum, sen beni al koynuna bu sefer. Hiç oynamadığımız rollerimizi değiştirelim istiyorum seninle. Büyük harf mi gerekiyor bağırmak için illa? Telefonum üşüdü bugün yine hey, boşluk. İyi ki varsın, benim olmasan da veya benimle, iyi ki varsın ve iyi ki hep ol...
Kırmızı başlıklı bir salınım geçirdik bir evreden diğerine doğru, yere sordu, bere yordu, geleyazdı yalnızlık. Kaybeden bir insan çıktı karşıma sonra, orada, yorgun, bitkin ve bitkim. Zordu saçmalamalar bir çatının en uzak kiremitinin üzerinde tek ayağının üzerinde boku donmuş lanet bir insan evladının, dururken çıplak, sırtlan. "Yürü git lan!" diyesi gelir genelde sırtlandan sonra ama bu yaz da yine soğuk olacak güneş bize. Seni seviyorum. Dersini iyi çalıştın mı, gel bir pes atalım boş bir araziye ki belki bir köpek bulur da beslenir içi dolu güzel bir günde, boşluktan. Anlama vaktin geldi. Sana ihtiyacım var, bencilim belki. Güçlüyüm ama yanında güçsüz olmak istiyorum, sen beni al koynuna bu sefer. Hiç oynamadığımız rollerimizi değiştirelim istiyorum seninle. Büyük harf mi gerekiyor bağırmak için illa? Telefonum üşüdü bugün yine hey, boşluk. İyi ki varsın, benim olmasan da veya benimle, iyi ki varsın ve iyi ki hep ol...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)